28 Ocak 2016 Perşembe

BUGÜNÜN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİ

0 yorum
Müslüman Kardeşler in günümüzdeki lideri Muhammed Bedi, 2009 Aralık ayında, 30 kişilik Danışma Konseyi tarafından, 7. Genel Mürşit Muhammed Mehdi Akif yerine, 8. Genel Mürşit seçildi. 16 kişilik irşat bürosu için yapılan seçimlerde, genellikle muhafazakâr olarak tanınan isimler başarılı oldu.Bugün de kitleler üzerinde en etkili hareket olan İhvan’ın Mısır genelinde okulları, hastaneleri, vakıfları var. İllegal oldukları için, bunlar şirketler ve şahıslar üzerine yapılıyor. Yoksulara, yetimlere ve öğrencilere yardım ediliyor. Devlet denetimi dışında kalan yapılarda, meslek örgütlerinde (hâkim, avukat, gazeteci, mimar, mühendis) ciddi bir etkiye sahipler. Üniversitelerde güçlüler. “Devrim Şehitleri”ne ayda 700–800 dolar yardım yaptıkları söyleniyor.

İhvan artık 1930’ların İhvan’ı değil. Hasan EL Benna’nın Kahire’de o dönemlerde ilişki kurmaya çalıştığı kapitalistler, fabrika sahipleri zenginlerle ilişkiler bugün daha gelişkin durumda. İhvan’ın içindeki sermaye sahiplerinin, kapitalistlerin sayısı hiç de az değil. İşadamlarıyla, şirket sahipleriyle, yüksek gelirli meslek sahipleriyle sistemin içine çoktan girmiş ve bu yönüyle AKP ve daha da çok Fethullah Gülen Cemaati şahsında beliren “Türkiye modeli”ni çoktan hayata geçirmiştir. Artık İslam’ı, “ılımlı İslam” olarak kapitalizmin ötesinde değil ama içinde arayıp bulmaya hazır olacak kadar yöneticileri ve dayanaklarıyla palazlanıp zenginleşmiştir İhvan.

Yöneticiler, esas olarak mülk sahibi zenginler ya da yüksek gelirli meslek sahipleri. (Muhammed Bedi eski bir akademisyen) Ancak, bu etkin hareketin bütününü bağlayacak ve irade birliği oluşturacak bir programları yok. Suriye’de, Lübnan’da, Filistin’de etkinler. Ancak bu kolları arasında da politik ve ideolojik bir birlik bulunduğu söylenemez.
Mısır’daki İhvan hareketinde bugün üç eğilim var: Muhafazakârlar, reformcular ve radikal eğilimler. İhvan’da uzun süredir genel olarak liberalizme daha yakın ve uzlaşmacı eğilimleri ağır basıyordu. Bugün Mısır’da, neo-liberal ve “İslam’la demokrasinin sentezi”nin örneği olarak gösterilen Amerikancı “ılımlı İslamcı” “Türk Modeli”, hareketin muhafazakâr kesimi (M. Bedii) tarafından bile benimseniyor.

İhvan’ın evsanevi lideri Hasan El Benna’nın Avrupa’da yaşayan torunu Tarık Ramazan’a göre, “İhvan bünyesinde farklı eğilimler barınıyor. Fakat hareketin liderliği artık genç üyelerin arzularını tam olarak temsil etmiyor. Gençler dünyaya daha açık, ülke içinde reform gerçekleştirmek derdinde ve Türkiye örneğinden heyecan duyuyor. Birleşik bir hiyerarşik görünüşün arkasında birbiriyle çatışan güçler var. Hareketin hangi yola gireceğini kestirmek çok zor.” İhvan’nın içinde katı dindarlarla “Türkiye örneği”ni savunanlar arasında her şey olabilir, ancak artık İhvan’ın “radikal İslamcı” olarak tanımlanan türden bir yol tutacağını ileri sürmek gerçekçi olmaz.
İhvan içinde yoksul ve emekçi tabanla yönetici seçkinler arasında Mübarek’in gölgesinden kurtulmuş olmaktan beslenen bir ayrışmanın çıkması çok güçlü bir olasılıktır. Şimdi, güçlü ana eğilim olarak, bundan sonra kurulacak düzen içinde etkin bir yer kapmanın planı yapılmaktadır. Gerek bu tutum, gerek ayaklanma başlangıcındaki ikircikli, temkinli ve geriden gelen tutumu, gerekse de İhvan liderlerinin “Camp David dahil Mısır devletinin yaptığı bütün uluslararası anlaşmalara saygılı olacağız” türü açıklamaları, İhvan’ın önümüzdeki süreçte tabanı üzerindeki etkisini sürdürmesinin zor olacağına, “cemaat” içi tartışma ve gerilimlerin yanı sıra tabanla ilişkilerde gerileme yaşanması olasılığının küçümsenmemesi gereğine işaret etmektedir. Ancak ele geçirilecek ya da bir ucundan tutulacak iktidar olanaklarının kullanımıyla genişleme ve güçlenme de şüphesiz bir olasılıktır ki, Türkiye’de denenmiş ve başarılı olduğu görülmüştür –işte İhvan’a egemen görünen ana eğilim de bunun yolunu açmak amacıyla her türlü tavizi vermeye hazır bir görüntü vermektedir. İhvan, aslında bu yönelimin temellerini, 2000’li yıllarda klasik seçim sloganı olan “Çözüm İslam’da” sloganı yerine “demokratik değişim” sloganının koyarak atmıştı.

İhvan’ın şimdiki lideri Muhammed Bedii, ayaklanmadan 16 gün sonra yaptığı açıklamada, yine kuşkusuz bu doğrultuda, eskiden “dar-ül harp” olarak niteledikleri düzenin başlıca kurumu ve polis vb. türü dayanaklarının çöktüğü özellikle bugünkü temel dayanağı olan Mısır Ordusu’na ilişkin olarak, “Bu halkı askeri darbe tehdidiyle korkutamasanız. Çünkü bu halk ordunun halkın ordusu, askerin de halkın askeri olduğuna inanıyor. Ordu, bu ülkenin ve halkın muhafızıdır. Halkın umutlarına ve isteklerine karşı darbe yapmak mümkün değildir.” diyebilmiştir.
Yine İhvan’ın liderlerinden İrşad Bürosu üyesi Saad el-Hüseyin, Milliyet’ten Hasan Cemal’e yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştur: “Son dönemde iyi sınav verdi ordu. Halktan yana kullandı gücünü... En kısa zamanda seçilmiş hükümete bırakacağız diyor ordu. Ona inanıyoruz.
“Yol haritası nedir?” sorusuna ise şu sıralamayla cevap veriyor:
1- “Cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğiz.”
2- “İlk milletvekili seçimlerinde çoğunluğu sağlamak için uğraşmayacağız.”
3- “Dört-altı ay arasında önce parlemento, sonra cumhurbaşkanı seçimleri yapılsın.”
4- “Yeni parlamento, yeni anayasa ve temel yasalara el atılsın.”
5- “Demokrasinin temel ilkelerine sadığız, bağlı kalacağız. Halk isterse geliriz, istemezse gideriz.”
Bu açıklamalarına bakılarak bile, İhvan’ın yeni sürece olabildiğince sorunsuz ve hızlı geçmeyi düşündüğü söylenebilir. Aktardıklarımız, Fethullah Gülen cemaatiyle AKP’nin Türkiye’de izledikleri “saman altından su yürütme” ya da “köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı” deme tutumunu hatırlatmakta ve başka açılardan olmasa bile, bu açıdan Türkiye’nin “örnek” alındığını belirtmektedir.

İhvan’nın “ılımlı İslam” yönelimiyle ABD ve Mısır tekelci gericiliğiyle sağladığı yeni ilişkilerin sonucu olarak Mısır’da düzenin dayanakları arasına katılacağı anlaşılıyor, ancak yeni sürece nasıl dâhil olacağı önümüzdeki günlerde netleşecek. İhvan’ın bir siyasi partiye dönüşmesi pek olası değil. Muhtemelen manevi bir güç olarak varlığını sürdürecek ve böylelikle doğrudan siyasi bir sorumluluk üstlenmemiş görünerek elinin serbest kalmasını sağlamaya, dolayısıyla “müminler” üzerindeki etkisinin sürmesini garanti altına almaya çalışacak. İhvan, Gülen benzeri böyle bir tutumla, kendisini sözde “manevi” önderlik ve “sosyal dayanışma” işleviyle sınırlanmış göstererek korumaya alırken, siyasal süreçlerde yer almak üzere, kuşkusuz “el altından” destekleyeceği/yönetip yönlendireceği yeni bir parti mi kurulur (en güçlü ihtimal bu), yoksa İhvan mensubu bazı siyasetçilerin kurduğu (bunların İhvan’la organik bağı bulunmuyor) Vasat Partisi mi bu işlevi yüklenir; bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Ancak bir olguya değinmeden geçmek olmayacak ki, o da şu: Modern kapitalist dünyada bütün İslami örgütlenmeleri önceleyerek, doğrudan bir siyasal örgütlenme olmadan, ama siyasal/sosyal bir cemaat olarak Müslüman Kardeşler sahneye çıkmış ve yaklaşımları, izledikleri yöntemler ve örgüt biçimleriyle tüm İslami örgütlenmelere örnek oluşturmuştur. “Cihat”, ama ilan edilmemiş gibi yapılması ve “dar-ül harp” içinde çalışma yürütme, “Salı Toplantıları”, “Işık evleri”ni hatırlatan on kişilik aileler halinde örgütlenen ve haftada bir toplantılar yapan “taburlar”, “ağabeylik”in müesseseleştirilmesi vb..’nin, başka İslami örgütleri bir yana bıraksak bile, Gülen cemaati bakımından yol gösterici olduğu ve örnek alındığı kesindir. Ancak tıpkı kapitalist sektörler ve işkollarıyla, emperyalist ülkeler arasındaki ilişkide olduğu gibi, “eşit olmayan ve sıçramalı gelişme” kuralı işlemektedir, işlemiş ve “boynuz kulağı geçmiştir”. “Kaderin tecellisi” odur ki, zamanında Müslüman Kardeşler’den ve deneylerinden öğrenip feyz almış olan Fethullah Gülen cemaati ve onunla kol kola kah koklaşarak kah sürtüşerek siyaset yapan AKP, şimdi Türkiye’de kaydetmiş oldukları mesafenin, İhvan’ın yolundan yürüyerek siyasal iktidarın yürütmesini ele geçirmelerinin doğrudan bir sonucu olarak, onlara başarılı bir deney örneği sunmakta ve karşılık olarak “yararlanacağız” masajı almaktadırlar.

Müslüman Kardeşler - İHVAN KAHİRE’DE

0 yorum
Hasan El Benna Kahire’ye geldikten sonra İhvan’ın genel merkezi de Ekim 1932’den itibaren Kahire’ye taşındı. Bu arada, El Benna’nın deyimiyle “dava” da her yerde yayılıyordu.
Erkekler için kurulan Hira Enstitüsü çalışmaları rayına oturduktan sonra, Kardeşler, kızlar için de bir okul açmayı düşündüler. Bu okulda “Müslümanların Anneleri okulu” adını aldı.
Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı bu okulu teslim aldı. Ancak Kardeşler bu okulun arkasında “Müslüman kadın kardeşler” için bir bölüm kurdular. Bu kısım, Müslüman Kardeşler’in eşlerinden ve akrabalarından oluşuyordu.

                               “DAVA” ÇİMENTO İŞÇİLERİ ARASINDA

İsmailiyeli Müslüman Kardeşler bazı çimento işçileriyle bağlantı kurdular. Daha sonra, bu işçiler için, bizzat kendilerinden toplanan bağışlarla bir mescit yaptırıldı.
Bu dönemde Kardeşler;
1- Evlerde camilerde konferans verilmesi ve “Salı günü” derslerinin kurumsallaşması,
2- Genel mürşidin risaleleriyle yalnızca ilk iki sayısının çıkarılmasının ardından bir Müslüman Kardeşler Mecmuası’nın çıkarılması ve yine bu sırada En-Nezir mecmuasının iki yıl süren ilk sayılarının yayınlanması gibi kararlar alıp uyguladılar.
1947’de örgüt, milliyetçi ve İslamcı 10–15 grup ve örgütten oluşan bir birliğin hâkim üyesi oldu.

                     HASAN EL-BENNA’NIN ÖLDÜRÜLMESİ VE İHVAN’DA ÜÇ EĞİLİM

1948 Arap-İsrail Savaşı, İhvan’a Mısır dışında etkin olma fırsatının yanı sıra gerilla savaşı taktiklerini öğrenme fırsatı da sundu. Savaştan sonra Mısır yönetimin içine düştüğü berbat durum muhalifleri güçlendirdi. Bu tehlikeli durumun farkında olan dönemin başbakanı Nukraşi Paşa sıkıyönetim ilan etti. İhvan’ı yasakladı. Buna bağlı olarak İhvan 2 milyon üyesiyle yeraltına geçti.
Başbakan Nukraşi 1948 yılında düzenlenen bir suikastla öldürüldü. Suikastçı İhvan üyesi 23 yaşındaki bir veteriner fakültesi öğrencisi idi. Bundan yedi hafta sonra İhvan’ın efsanevi lideri Hasan el-Benna 12 Şubat 1949’da akşam evine giderken suikasta uğradı. İçinde bulunduğu otomobil yaylım ateşine tutuldu, yaralı olarak hastaneye kaldırıldı, ancak kurtarılamadı ve yaşamını yitirdi.
Hasan El-Benna’nın ölümünden sonra Kahire’de camiler kapatıldı. Erkekler tutuklandı. Sokaklarda yalnızca polisler ve askerler kaldı. Babası 90 yaşındaydı ve cenazesini eve götürecek erkek bulunamadığı için kız kardeşi ve eşi tarafından mezarlığa götürüldü. Üye sayısı milyonlarla ifade edilen İslami bir örgüt kuran Benna’nın cenazesi neredeyse ortada kalıyordu, bir süreliğine de olsa “zor” kazanmıştı, cenaze namazını babası ve kadınlar kıldı. Suikast birkaç yıl gizli tutularak örtbas edilmeye çalışıldı. Ancak 3 yıl sonra yapılan tahkikat sonucu gizli polis teşkilatından 3 görevli suçlu bulundu ve hapse atıldılar. Tetiği çektiği ileri sürülen polis ömür boyu hapse çarptırıldı.
Hasan El-Benna’nın öldürülmesi İhvan’ın tarihinde yeni bir sayfa açtı. Onun birleştirici ve etkili karizmatik liderliği altında kendini dışa vuramamış olan üç eğilim hareketin bünyesinde su yüzüne çıktı. Bunlar, Hasan El-Benna’nın kardeşi Abdurrahman El-Benna el Saati’nin (Filistin yardım fonunun başındaki kişi) liderliğindeki muhafazakâr grup, aşırı uçta yer alan militan aktivistler ve ılımlılar. Bu grup ve eğilimler, bundan böyle İhvan’ın içinde sürekli var olmaya devam ettiler.
Benna’nın öldürülmesinin ardından gelen dönemde ılımlılar harekete hakim oldular. Ve kabul edilebilir bir “Genel Mürşit” (rehber) aramaya başladılar. Sonunda, hem saygın bir hâkim, hem de Hasan El-Benna’nın yakın ve sadık arkadaşı olan Hasan İsmail El-Hudeybi “Genel Mürşit” yapıldı. Fakat o, Hasan El-Benna kadar karizmatik, saygın ve etkin bir liderlik yürütecek güce sahip değildi.
Uygun bir “çözüm” bulundu ve El-Hudeybi liderliğindeki örgüt “piramidal” bir hiyerarşik yapılanma içerisine girdi. Tepede bir genel mürşit vardı. Altında, örgütün siyasi kararlar alması konusunda yetkili 11 kişilik yürütme konseyi olan “İrşad ( Rehberlik) Bürosu” ve onun altında da “irşad bürosu”nun üyelerini yıllık olarak belirleyen “kurucular komitesi” bulunmaktaydı. İrşad Bürosu, “Genel Mürşid”i iki yıllığına seçmekteydi. Kurucular Komitesi’nin altında 10 tane bölge komitesi, onların altında da mahalli şubeler yer almaktaydı.
Gerçi bu hiyerarşik yapı Hasan el-Benna döneminde de genel olarak böyleydi. Ancak 1945 Kongresi’nde Hasan el Benna ebediyen genel mürşit seçilmişti. Ve tabii ki, genel mürşit olarak, El-Hudeybi’den daha etkin bir liderdi.
Bu hiyerarşik yapı yukarıdan aşağıya çok disiplinli bir işleyiş içinde olduğundan, İrşad Bürosu tarafından alınan kararlar hızlı ve etkin bir biçimde uygulanmaktaydı.
1950’de sıkıyönetim kaldırılınca örgüte yönelik yasak da kalktı ve kuruluş döneminde olduğu gibi, dini bir örgüt olarak faaliyet göstermesine izin verildi.

 
© 2013 Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler | Designed by Making Different | Provided by All Tech Buzz | Powered by Blogger