6 Şubat 2016 Cumartesi

Barzani’nin Irak kürdistan Rüyası

0 yorum
     Irak Kürdistan yerel yönetim başkanı Mesut Barzani, Salı akşamı yaptığı yazılı açıklamada, her milletin kendi kaderini tayin etme hakkı olduğunu, Kürtlerin kendilerinin bu işe kalkışmazlarsa başkalarının hiçbir zaman bu hakkı onlara tanımayacağını, Kürt milletinin kaderini tayin etmesi için en doğru zamanın bu zaman olduğunu, Kürtler için bağımsızlık referandumu yapma zamanının gelip geçtiğini belirtti.

     Barzani referandum için en uygun zamanı belirlemek ve bunu yapmak için kimseden izin isteyecek durumda olmadıklarını, Kürt milletinin inkar edilmeyeceğini, Bu hakikatin inkar edildiği sürece bölgede huzurun sağlanamayacağını ileri sürdü. Mesut Barzani defalarca Kürdistan bağımsızlığından söz etmiş bulunuyor ve artık bu söylem başta Amerika Birleşik Devletleri ve diğer batılı güçler tarafından sıkça dile getirilmektedir. Son olarak bağımsızlıktan söz ettiği şartlarda Irak topraklarının dörtte biri tekfirci( islam dininde bir nevi aforoz anlamına gelmektedir, dinden çıkma anlamına gelir)  selefi ‘’Vahhabi’’ terör örgütünün işgali altındadır.  

   DAEŞ terör örgütünün Neyneva eyaletini işgal sürecinin gizli boyutları vardır. Barzani hanedanı, Musul merkezli Neyneva eyaletinin DAEŞ tarafınsan işgal edilmesine yeşil ışık yakmıştı. Yapılan pazarlıklarda Barzaniler de Kerkük’e kadar ilerleyip, bu şehri tamamen ele geçirecek ve petrol yataklarına hâkim olacaktı. Irak kürdistan yerel yönetimi başkanı Mesut Barzani’nin Kürdistan bağımsızlığından söz ettiği şartlarda, DAEŞ terör örgütüne karşı savaşta Irak halkının birlik ve dayanışma içinde bulunması, Irak topraklarının vahşi terör örgütlerinden temizlenmesi, Irak milli birliği ve toprak bütünlüğünün korunup takviye edilmesi hayati önem taşımaktadır. Irak’taki kargaşa ve terör tehditleri devam ederken, Kürdistan bölgesinin ayrılması ve Irak’ın parçalanması sevdası akılcı bir yaklaşım değildir. Iraklı kürt halkının da belirttikleri gibi, Irak Kürt yerel yönetimi, kamu çalışanlarının aylık maaşını ödemekten bile acizken, nasıl bağımsız kürdistan devletini kurdurup yönetebilecek sorusu kafaları karıştırmaktadır. İşin diğer tarafında ise bölgesel güç olma sevdası peşinde olan İran ve Türkiye’nin de bu konudaki yaklaşımları oldukça manidardır. 2000li yılların başından beri Türkiye’ de hegamon güç olan AKP hükümeti ilk zamanlar bir kürdistan devletinin kurulmasına şiddetle karşı çıkıp buna izin vermeyeceklerini söylerken, sözde çözüm süreci süresince bu söylemlerinden vazgeçmişlerdir.

   Tabi bu konuda bir de Amerika ve koalisyon güçlerinin de kolay kontrol edilebilir bir kürt devletini kurmak isteyecekleri aşikardır. DAEŞ yada IŞİD ‘le mücadele çerçevesinde Suriye ve Irak topraklarını legal yollardan ( tabi bu müdahalelerin legalliği ve meşruiyeti oldukça karmaşık ve tartışılan bir konudur) müdahalesi ve ortadoğuda sınırların yeniden belirlenmesi konusundaki çabaları da açıkça karşımızda durmaktadır. Bana kalırsa Skyes-Picot ‘ un 100.yılında 2.bir Skyes-Picot uygulanmaya koyulmaya çalışılmaktadır.

Barzani’nin bağımsız devlet kurma söylemleri bence yakın vadede oldukça zor ve temelsiz bir istektir. Çünkü bir yapının devlet olabilmesi için ilk olarak kendi güvenliğini sağlaması gerekmektedir, daha DAEŞ e karşı kendini savunamayan İran’dan ve Batılı güçlerden yardım isteyen kuzey Irak bölgesel kürt yönetiminin bir devlet kurma hayali oldukça uzaktır. Ancak sürekli değişen bölgesel konjonktürler bunu değiştirebilir. Bölgesel güç olma eğiliminde olan ve yakın zamanda İran ile savaşın eşiğine gelen Suudi Arabistan, İran'a karşı böyle bir hamle yapabilir. Hiçbir şeyin net olmadığı bu dönemde gelecekte de kan ve gözyaşı vaat ettiği aşikardır. 

                                                                                                          S.Özgür  
                                                                                                                       6.02.2016

3 Şubat 2016 Çarşamba

ABD'nin Suriye'deki Amacı Nedir?

0 yorum
Kemerburgaz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. ÇAĞRI ERHAN'ın Makalesinden Alıntıdır.

Cenevre Süreci’nde gelinen son nokta açık olarak gösterdi ki, süreç işlesin işlemesin, buradan bir anlaşma çıksın veya çıkmasın, Suriye meselesine taraf olanların tamamını memnun edecek bir çözüm bulmaya imkân yoktur. Her ne kadar “diplomasi ideal olanı değil, mümkün olanı elde etme sanatıdır” şeklinde bir söz varsa da, Cenevre’nin sonunda ortaya çıkacağı aşağı yukarı belli olan tablo sürdürülebilir olmaktan uzak, gerçekçi olmayan, yeni ve daha derin krizlerin tohumlarını mündemiç bir “yalancı çözüm”den ibaret kalacaktır. Müzakerelere dahil olan tüm kesimler de bunu pekâlâ bilmekte, günü kurtarmak için hareket etmektedirler.
Baas rejimi ve Esad ailesi varoluşlarını sürdürebilmek için gerekli şartları meydana getirmenin, bir nev’i “Esatçı Garanti Mekanizması” tesis etmenin peşindedir. Sayısal çoğunluğa sahip ama siyasal parçalanmışlıkla malul Sünni Arap gruplar, yeni Suriye’nin inşasında kilit rol oynamak, mümkünse Baassız bir geleceği teminat altına almak niyetindedir. PYD ülkenin kuzeyinde federe devlet kurmak hedefine dönük adımlar atmaktadır. Suriye Türkleri ise bilhassa Rusların devreye girmesinden sonra en fazla hedef alınan grup olmakla birlikte, ne Cenevre’ye davet edilmekte ne de Suriye’nin siyasal geleceğinde söz sahibi olabilecekleri bir toprak parçasının tam denetimini sağlayabilmektedir.
Bölgesel güçlerden İran ve Suudi Arabistan destekledikleri gruplar üzerinden artık tüm Orta Doğu coğrafyasına yayılmış bulunan vekaleten mücadelelerini Suriye ölçeğinde sürdürmektedir. İran, Lübnan’a uzanan bir hat üzerinde kendisine müzahir rejimleri ayakta tutmak, Suudi Arabistan ise İran tarafından çevrelenmişlik tehdidinden kurtulmak peşindedir. İsrail için Suriye’nin paramparça olması ve önümüzdeki 50 yıl boyunca bir daha belini doğrultamaması ziyadesiyle memnuniyet veren bir gelişmedir. Fakat, İran’ın nüfuz alanının daraltılabilmesi için, yeni Suriye mimarisinde kendisiyle birlikte hareket etmeye hazır bir Kürt federal bölgesinin varlığı büyük önem taşımaktadır.
Rusya ısrarcı ve pervasız Suriye politikasıyla, hem alanda hem de masada söz sahibi olmuştur. Doğu Akdeniz’deki askerî ve siyasi varlığını perçinlemek, böylece mevcut ve müstakbel enerji rezervlerinde söz sahibi olabilmek hedefine adım adım yaklaşmaktadır. Moskova’nın Suriye politikasının iki temel direği Şam ve Tahran rejimleridir. PYD ile flört ederek de, Kuzey Suriye alanının tamamen kontrolü dışında şekillenmesine engel olmak arzusundadır.
ABD’nin ise Suriye’de ne istediği ve niye istediği belli değildir. DAEŞ ile mücadeleyi öncelediğini, terörün bitirilmesinin Suriye rejiminin işlediği suçların cezasız kalmasından daha önemli olduğunu eylem ve söylemleriyle ortaya koymaktadır. Bunu yaparken de, teröristler arasında da, mazlum ve mağdurlar arasında da ayrım yapmaktan çekinmemektedir. Bugün için DAEŞ’le mücadele etsinler diye silahlandırdığı bazı terör örgütlerinin önümüzdeki dönemde hem Suriye’de hem de bölgenin tamamında ne gibi büyük melanetlerin müsebbibi olabileceklerini ya hiç hesaba katmamakta, ya da görmezden gelmektedir.
Önde gelen Amerikan gazetelerine baktığınızda Suriye meselesinin hem haber sayfalarında hem de köşe yazarlarının yorumlarında ne kadar küçük yer kapladığını görebilirsiniz. Amerikan siyasetçisinin tüm gündemini kasım ayında yapılacak başkanlık seçimi işgal etmektedir. Zaten kendi eyaleti dışında olup bitenlere ekseriyetle cahil ve bigane kalan sıradan Amerikalılar için Suriye çok uzaklardaki, terör kaynağı bir ülkeden ibarettir. Ve maalesef tüm Batı dünyasında olduğu gibi ABD’de de, “terör ile Müslümanların iç içe olduğu” şeklinde hastalıklı bir düşünce pompalanmaktadır.
Kimsenin zoruyla değil, Obama’nın kendi başına ilan ettiği “kırmızı çizgiler”in aşılmasına göz yumulmamış olsaydı, bugün Esadsız ve DAEŞ’siz, yeni Suriye’nin temelleri atılıyor olacaktı. ABD bunu yapmadı. Washington yönetiminin, Suriye krizinin çözümünü Cenevre süreci gibi başarı ihtimali düşük bir mekanizmaya havale etmesi, sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin hiçbir akılcı çözüm üretemediğinin de göstergesidir. Eyyamcılıkla büyük güç kalınmaz…
 
© 2013 Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler | Designed by Making Different | Provided by All Tech Buzz | Powered by Blogger