2 Şubat 2016 Salı

IŞİD ve Bölgeye Yönelik Tehditleri

Geçen bölümde anlatıldığı üzere sovyetler birliğinin kızıl ordusunun Afganistan topraklarına saldırması ve bu ülkeyi işgal etmesi cihat başlığı altında dini medreselerde radikal akımların türemesine ve büyümesine çok uygun bir zemin hazırladı. Geçen bölümde ayrıca Vahabi tarikatının Afganistan işgalinden doğan durumdan azami ölçüde nemalandığını ve Afganistan'da Araplara özel askeri yapıları oluşturarak El-kaide örgütünü yapılandırdığını anlattık.

Bölgede tekfirci IŞİD terör örgütü ortaya çıkıp Irak ve Suriye topraklarının bazı bölümlerini işgal etmeden önce, Afgan Arap adlı Arap cihatçı örgütleri ve Hindistan yarımadasındaki Divbendi cihatçı örgütleri kendine çeken örgüt, El-kaide terör örgütüydü. Şimdi ise başı çektiğini iddia eden örgüt, IŞİD terör örgütü olmaya başladı ve bölgede El-kaide, Taliban ve diğer radikal akımlara karşı boy gösterdi.
Ebu Bekir Bağdadi elebaşılığında IŞİD terör örgütünün kurulmasıyla beraber örgütün Horasani kanadı Güney Asya ve orta Asya ve Çin ve Rusya'da radikal unsurları toplamaya başladı. bunun anlamı ise bölgede yeni şartların oluşmakta olduğudur. Yani bir ihtimalle şimdi IŞİD terör örgütü El-kaide ve Taliban'ın yerini alacaktır.

Şimdi ise radikal unsurların ve kendilerini sözde cihat ilkesine bağlı bilen ve IŞİD terör örgütünde hilafetçiliğin El-kaide'ye kıyasla daha güçlu sayanların bir araya toplanması ile beraber IŞİD için yeni bir atmosferin oluştuğu ve örgüt böylece diğer radikal ve terörist örgütlerden kopanları toplayabileceği gözleniyor. Üstelik IŞİD terör örgütü vekalet savaşına girme yeteneğine sahiptir ve Amerika ve NATO ile Irak ve Suriye'de çıkar çelişkisine düşmesine karşın Güney Asya'da Amerika ile ortak çıkarları söz konusudur. Burada Amerika ve Avrupa'nın Rusya ve Çin ile düştükleri yeni sürtüşmelerin eşiğinde IŞİD terör örgütünün cihatçı ve hilafetçi bakışından yararlanmak ve IŞİD'e katılan Özbek, Tacik ve Uygur Türkleri Furkane vadisine ve orta Asya bölgesine yönledirmeyi ve sonuçta Rusya'nın Ukrayna, Suriye ve Çin'de davranışlarını kontrol altına almayı isteyeceklerini de unutmamak gerekir.

Aslında daha açık ve net ifade etmek gerekirse, Amerika ve NATO, El-kaide terör örgütü sovyetler birliğini yendikten sonra Amerika ve Avrupa'nın çıkarlarına karşı yönlendiren radikal ehli sünnet akımı bir kez daha eski yörüngesine geri getirmek istiyor. Şöyle ki bu akım Rusya ve Çin'i düşman olarak algılayacak ve böylece Batı'nın desteğinden yararlanacak. Yani tam da Afganistan'da sovyetler birliğine karşı cihadın yapılanması ve İslam dünyasına şii sünni çerçevesinde tezatların yerleştirilmesi gibi olacak, yani tam da bugün Irak ve Suriye'de yaşanmakta olan durum gibi olacak. Burada esas hedef yeni Ortadoğu projesini hayata geçirmek, siyonist rejimi güvenlik sıkıntısından kurtarmak ve bölgeyi dini ve etnik eksende parçalamak olabilir, ki böyle bir planda ilk kurbanların Irak ve Suriye olacağı da açıkça ortadadır.

Ancak bu senaryoda bölgedeki diğer ülkeler de güvende olamayacakları kesindir. Dolaysıyla tekfirci IŞİD terör örgütü hilafetçi radikal ehli sünnetin yeni versiyonudur ve Pakistan'ın Taliban örgütü, sahabe ordusu ve cehenguy ordusu gibi Divbendi radikal örgütleri, tekfirci Arap radikal cihatçı örgütler ve yine radikal Özbek, Çeçen, Tacik, Kırgız ve Uygur örgütlerle bir araya getirebilecek ve hepsini İslamî hilafet ekseninde sözde dünyanın ehli sünnet müslümanlarının gücünü ve İslamî hilafeti ihya etme hedefleri doğrultusunda cihat ettirebilecek güce sahiptir.
Gerçekte tekfirci IŞİD terör örgütünün son zamanlarda Afganistan'daki hareketliliği, bu ülkede İslamî hilafet çerçevesinde bir vekalet savaşı başlatma ihtimalini kuvvetlendiriyor, hatta Afganistan'ın IŞİD'in nihai hedefi olmadığı ve IŞİD bu ülkeden sadece orta Asya ve Kafkasya bölgesine ve Rusya ve Çin'de Müslümanların yoğunlukta yaşadığı bölgelerine çıkarma yapma üssü olarak yararlanacağı düşünülüyor.

IŞİD terör örgütü gözetlediği cihat stratejisi çerçevesinde ve düşmanlarını uzak ve yakın olmak üzere ikiye ayırmak ,İslam ülkelerini yakın düşman nitelemek sureti ile kendini Amerika'nın stratejik hedefleri ile uyumlu hale getirebilecek kapasiteye sahiptir. Birinci dereceden düşmanı yani Şii Müslümanlara öncelik vermek, tekfirci IŞİD terör örgütünü El-kaide ve Taliban'ın alternatifi yapabilecek vekalet savaşı projesinin bir parçasıdır. Nitekim El-kaide ve örgütün elebaşı İmen Zevahiri'nin bundan önce açıkladığı programlarından geri adım atması, IŞİD'in yavaş yavaş güçlenmesine ve Irak ve Suriye'de İslamî hilafet ilan etmesine ve bu hilafeti Horasan tabir ettikleri bölgeye yayma ihtimaline sebebiyet verdi.

Gerçi tekfirci IŞİD terör örgütü ciddi olarak Afganistan ve Pakistan ve ardından da orta Asya ve Kafkasya bölgelerinin güvenliğini tehdit ediyor, ancak örgüt Ortadoğu temelli bir örgüttür ve Amerika'nın Irak'a saldırması ve Saddam rejimini devirmesi bu örgütün türemesinde önemli rol ifa etmiştir.
Amerika'nın Irak topraklarına saldırması ve Saddam rejimini devirmesinin ardından El-kaide örgütü Irak topraklarına radikalizmi getirdi ve eski Baas partisi kalıntıları ile teröristlerin arasında kurulan bağlantılar IŞİD'in şekillenmesinde önemli rol ifa etti.
Irak'ta krizin patlak vermesinin ardından Kuzey Veziristan'da aşiretlerin bulunduğu bölgelerde konuşlanan El-kaide terör örgütünün elebaşı İmen Zevahiri, Ebu Masab Zarkavi'yi El-kaide'nin Irak temsilcisi olarak atadı. Zarkavi ise Irak'ta Tanzimi Kaide, Elcihad ve Beladul Rafidin gibi örgütlerin temelini attı. Temmuz 2006'da bu örgütler diğer 7 örgütle birleşti ve Mücahitler konseyi meclisi adı altında yeni bir yapılanma ortaya çıktı.

Ebu Masat Zarkavi 2006 yılında öldürüldü ve Ebu Hamza Muhacir onun yerine geçti. Ebu Ömer Bağdadi 5 Ekim 2006 tarihinde Irak'a geri döndüğünde, Ebu Hamza Muhacir, mücahitler konseyi meclisinin Başkanı olarak bir bildiri yayınladı ve konseyin feshedildiğini ve Irak İslamî devleti adı altında yeni bir örgütün kurulduğunu açıkladı. Ebu Ömer Bağdadi yeni kurulan örgütün lideri ve Ebu Hamza Muhacir de yardımcısı sıfatıyla Irak İslamî devleti adlı örgütte faaliyete başladı. bu ikili öldürüldükten sonra ise Ebu Bekir Bağdadi, Ebu Ömer Bağdadi'nin yerine geçti.

Ebu Bekir Bağdadi 9 Mart 2013 tarihinde Irak İslamî devleti adını Irak Şam İslamî devleti, yani IŞİD olarak değiştirdi. Sonunda tekfirci IŞİD terör örgütünün sözcüsü Ebu Muhammed Adnani, 29 Haziran 2014'te yayınladığı ses kaydında IŞİD'in Irak ve Suriye'de işgal ettiği bölgelerde İslamî hilafetin kuruluşunu ilan etti.
Aslında Ebu Bekir Bağdadi'nin bu çıkışının sebebi, El-kaide örgütü tarafından Suriye'de El Nusra Cephesi terör örgütünün başında bulunan Ebu Muhammed Colani ile yaşadığı görüş ayrılığıydı. Görünen o ki Colani ile Bağdadi arasında görüş ayrılığı ortaya çıkınca Bağdadi Irak ve Suriye'de faaliyet yürüten iki terör örgütünü birleştirmeye karar verdi, fakat Ebu Muhammed Colani buna karşı çıktı. Öte yandan El-kaide elebaşı İmen Zevahiri de Colani'yi desteklediğinden Ebu Bekir Bağdadi'den Irak'a geri dönmesini istedi, ancak Bağdadi bu talebi reddetti. Böylece El Nusra Cephesi ile Bağdadi'nin ilan ettiği İslamî hilafet karşı karşıya geldi ve birbiriyle çatışmaya başladı.

Görünen o ki tekfirci IŞİD terör örgütü El-kaide'nin içindeki çeşitli kanatların arasında yaşanan çatlaklar ve iktidar savaşı bağlamında izah edilemiyor ve daha çok dış etkenler ve Amerika'nın Ortadoğu bölgesine yönelik stratejisi ve ayrıca korsan İsrail'in çıkarları gibi stratejik hedefler IŞİD terör örgütünün türemesinde daha önemli etkenler sayılıyor.
Örneğin bu bağlamda Amerika Başkan yardımcısı Jeo Biden'in Washington'un Ortadoğu için hazırladığı ve üçüncü yol olarak anılan planından söz etmesine değinmek mümkün. Bu plan eski Yugoslavya ile hazırlanan Dayton planına benziyor ve buna göre Irak'ın Kürt, Şii ve Sünni olmak üzere dini ve etnik eksende üç özerk bölgeye bölünmesi gerekiyor.

Kuşkusuz Amerika'nın tekfirci IŞİD terör örgütünün kurulmasına yönelik müdahalesini yansıtan belgeler aynı zamanda Washington'un Ortadoğu için tasarladığı planlara da ışık tutuyor. Bu planların nihai amacı ise bölgedeki Arap rejimleri dini ve etnik eksende ve Siyonist rejimin güvenliği doğrultusunda parçalamaktır. Buna karşın bölgede Afganistan ve Pakistan daha önem taşıyor ve daha fazla cazip geliyor, çünkü hem ideolojik ve hem doğal ve insani coğrafya açısından önem arz ediyor.
Gerçi bu iki ülke IŞİD açısından bazı farklılıkları da bulunuyor. Buna göre ilkin Afganistan'ın IŞİD için cazip yönlerini gözden geçirmek istiyoruz.

Afganistan'ın tekfirci IŞİD terör örgütü için en önemli özelliği bu ülkenin özel ve müsait coğrafyasıdır. Afganistan coğrafi açıdan orta Asya ile Hindistan yarımadası arasında bir köprü konumundadır ve ayrıca İran ve Çin gibi iki önemli ülke ile komşudur.
Afganistan dağlık coğrafyasından başka, uzun süre hükümetlerle savaşmak zorunda olan milis güçler için de Hindokoş bölgesinde en uygun mekanlara sahiptir. Çünkü bu bölgeler düşmanla savaşta ve tehdit şartları altında uzun süreli direnişe imkan sağlayan özellikleri içerir. Öte yandan Afganistan'ın orta Asya bölgesi ile komşu olması bu ülkenin cazibesini IŞİD için ikiye katlıyor. Furkane vadisi de IŞİD gibi terör örgütleri için özel önem arz ediyor. Araplar ise bu vadiyi 20. Yüzyılın başında keşfetmişti.

1912 yılında Vahabi bir alim Furkane vadisinde bir medrese açtı. Bu medrese daha sonraları faaliyet alanını genişleterek Vahabi düşünceyi Afganistan topraklarına doğru yaymaya başladı.
Furkane vadisinin Tacikistan ve Kırgızistan arasındaki özel konumu ve bölgede dini radikal eğilimlerin ağır basması IŞİD'in orta Asya bölgesine yönelik stratejik hedefleri için büyük önem arz ediyor ve Afganistan toprakları da bu bölgeye komşu olması yüzünden IŞİD için ayrıca cazip geliyor.
Coğrafi cazibeden sonra Afganistan'ın sosyal şartları, etnik yapısı ve nüfus yapısı da IŞİD için cazip gelen diğer özelliklerdir.

Afganistan toplumu çeşitli aşiretlerde ve etnik gruplardan oluşuyor. Birbirine rakip olan aşiretler bu ülkede toplumu ulus devlet yapılanmasına doğru hareket etmesini ve üniter bir toplum oluşmasını engelleyen etken olmuştur. Afganistan'ın IŞİD'in nüfuzunu kolaylaştıracak özel şartlarına bu ülkenin zayıf iktidar yapısını örnek vermek mümkün. Yine Afgan toplumunda radikal düşüncelerin benimsenmesine yönelik eğilimin güçlü olduğunu da unutmamak gerekir. Bu arada tefirci IŞİD terör örgütü de ideolojik açıdan Afganistan içine nüfuz edebilecek bir yapıya sahip olduğu da bilinmektedir.

Gerçi Afganistan toplumunun IŞİD'in ideolojik şiddet uygulamalarını benimsemesi zor gibi gözüküyor, fakat gerçek şu ki Afganistan toplumunda dini radikalizm kendine özgü ideolojik cazibesi bulunuyor.
Mevcut şartlarda Taliban örgütü İslamî devleti yeniden inşa etme acizliği yüzünden cazibesini kaybettiği anlaşılıyor ve bu durumda IŞİD'in Afganistan'da nüfuzunu arttırması için daha fazla şanslı olduğu belirtiliyor.
IŞİD'in Afganistan'a nüfuz etmek için saydığımız bu etkenlerin yanında iktisadi etkeni de unutmamak gerekir. Uyuşturucu madde ve madenler Afganistan'da IŞİD için iki önemli iktisadi ve mali kaynak sayılıyor. Bu yüzden IŞİD'in henüz resmen doğrulanmayan Afganistan'daki varlığında bu ülkenin haşhaş üretiminin %90'ı gerçekleştiği Hilmand eyaletine göz diktiği belirtiliyor.

Uyuşturucu maddenin dışında Afganistan'da petrol ve doğalgaz dışındaki yeraltı kaynakların değeri yaklaşık üç bin milyar dolar tahmin ediliyor ve bu kaynaklar genellikle merkezi hükümetin üzerinde hiç bir denetimi ve hakimiyeti bulunmayan bölgelerde yer alıyor.
Kabil yetkilileri de IŞİD'in bir amacının Afganistan'daki madenleri ele geçirmek olduğunu doğruluyor. Bu konu, özellikle IŞİD'in Ortadoğu'daki mali kaynakları tehlikeye girdiği ve Irak ve Suriye yönetimleri er geç IŞİD'in eline düşen petrol kaynaklarını geri alacağı düşünüldüğünde, daha da anlam kazanıyor. Bu durumda Afganistan'ın yeraltı kaynakları ve uyuşturucu maddesi IŞİD için büyük önem arz ediyor. Afganistan madenler Bakanı Davut Şah geçenlerde yaptığı açıklamada, IŞİD'in Afganistan'ın yeni yeni canlanan maden sektörüne göz diktiğini belirtti.
Afganistan'ın petrol ve doğalgaz kaynaklarını ise Çinliler işletiyor ve bu önemli maddeleri çıkarmak için Kabil yönetimi ile uzun vadeli anlaşmalar imzaladıkları anlaşılıyor. Ancak petrol ve doğalgaz kaynakları da tam da IŞİD'in bulunduğu bölgelerde yer alıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
© 2013 Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler | Designed by Making Different | Provided by All Tech Buzz | Powered by Blogger