28 Ocak 2016 Perşembe

Frankfurt Okulu ve J.Habermas Eleştirel Kuramı

         Eleştirel Teori‟nin kökeni, 1920 ve 1930‟larda Frankfurt‟ta Sosyal Araştırmalar Enstitüsü etrafında toplanan Theodor Adorno, Max Horkheimer, Herbert Marcuse, Walter Benjamin, Eric Fromm gibi orta sınıftan gelen ve sol eğilimli Alman Yahudisi yazarların çalışmalarına dayanmaktadır. Günümüzde bu düşünürlerin mirasını sürdüren en önemli isim ise Alman düşünür Jürgen Habermas‟tır. Toplumu analizde ekonomik altyapıya odaklanan geleneksel Marksistlerden farklı olarak Frankfurt Okulu düşünürleri, sanayi toplumu, ideoloji, medya, estetik, psikanaliz vb. konular hakkındaki sorunlara odaklanmışlardır. Diğer bir ifadeyle bu yazarlar toplumun analizinde siyasi ve kültürel üst yapıyı merkeze almışlardır.
               
           Bu düşünürlerin bir diğer özelliği ise, Marx‟ın inandığı şeklinde proleteryanın günümüz toplumunda özgürleşme dönüşümü için potansiyelinin kalmadığı kanısına varmaları olmuştur. Bu bağlamda tüketim toplumunun yükselmesiyle işçi sınıfının sistem tarafından emildiğini ileri sürmüşlerdir. Marcuse‟ye göre, “tek-boyutlu” bir toplumda çoğunluk bu toplumun alternatifini düşünemez hale getirilmiştir.  Frankfurt Okulu‟nun yazarları genelde yerleşik teorik analizlerde dışlanan bilgi ve toplum arasındaki ilişkiye dikkat çekerek bilgi iddiaların politik doğası olduğunu belirtmişlerdir. İşte tam da bu kabule dayanarak Horkheimer “geleneksel” ve “eleştirel” olarak tanımladığı iki teori kavrayışı arasında bir ayrım yapmıştır.
   
        Eleştirel” teori kavramı ilk olarak 1937 yılında Max Horkheimer tarafından “Geleneksel ve Eleştirel Teori” adlı makalesinde ortaya atılmıştır. Horkheimer, toplumun değişimiyle ilgilenmiş, ancak buna ışık tutacak teorilerin gelişiminin doğa bilimlerindeki gibi olamayacağı görüşüne varmıştır.  Haliyle sosyal bilimcilerin, ilgilendikleri konudan/alandan bağımsız olma anlamında, doğa bilimlerdeki bilim adamları gibi olamayacağı, çünkü sosyal bilimcilerin inceledikleri toplumun bir parçası olduğu belirtilmiştir. Horkheimer‟e göre, bilgi ve güç/iktidar arasında yakın bir ilişki vardır. Bu ilişkiyi deşifre etmek isteyen  Horkheimer “geleneksel” ve “eleştirel” teori ayrımını dile getirdi: geleneksel teori dünyayı, bilim aracılığıyla keşfedilmesi beklenen bir dizi olgular/gerçekler olarak görmektedir. Böylece geleneksel teori, teorisyeni incelediği nesnenin dışında görür.

        Doğa bilimleriyle benzer bir biçimde, inceleyen (özne) ve incelenen (obje/nesne) arasında katı bir ayrım olmasını savunur. Diğer bir deyişle, geleneksel teori inceleyenin (teorisyenin) değer yargılarını, ideolojisini ve inançlarını dışarıda bırakarak dünyanın objektif bir şekilde incelenebileceğini kabul etmektedir. Buna göre, gerçek bir teori değer yargılardan bağımsız olandır.  Bu bakış açısı pozitivizmi yansıtmaktadır. Horkheimer‟e göre bu anlayış zararlıdır, zira insan hayatı üzerinde artan manipülasyonu teşvik etmektedir. Bu anlayış sosyal dünyayı, doğa gibi, bir kontrol ve hâkimiyet alanı olarak algılamakta ve bu yüzden insanın özgürleşme olanaklarını görmezlikten gelmektedir. Üstelik yapılan analizlerde tarafsızlık ve objektiflik iddia edilerek var olan sosyal düzenin meşrulaştırılmasına ve pekiştirilmesine neden olunmaktadır.

0 yorum:

Yorum Gönder

 
© 2013 Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler | Designed by Making Different | Provided by All Tech Buzz | Powered by Blogger