İki hafta üstüste iki ayrı toplantıda AB'li yetkililere ve
karşılaştığım Amerikalılara bir gözlemde bulundum:
“ABD’nin Suriye eksenindeki Ortadoğu’daki gelişmelere ilişkin tavrı,
Birinci Dünya Savaşı’nın İngiltere’sini hatırlatıyor. Birbirine karşıt güçlere,
aynı konuda ve aynı alanda tutamayacakları sözler veriyorlar.”
Suriye konusunda Amerikan-Rus ortak sponsorluğunda BM gözetiminde
başlatılan Cenevre-III’te Suriyeli Kürtlerin en önemli siyasi temsilcisi
PYD’nin sanki Kürtler, Suriye coğrafyasında yer almıyormuş, uluslararası
sistemin Suriye’deki “bir numaralı hedefi” olan İD’ne (IŞİD) en etkili savaşkan
gücü ifade etmiyormuş ve dahası bugün Suriye topraklarında Lübnan’ın üç misli
büyüklüğünde bir alana hükmetmiyorlarmış gibi “masada yer almaması”na ilişkin
olarak (28 Şubat tarihli Radikal yazısında) şu satırlara yer vermiştim:
“... Ankara ile PYD tercihi, Türkiye’deki iktidar tarafından
Washington’un önüne sunulunca, Amerika, ‘dişlerini gıcırdatsa’ da, ‘şu aşamada
Ankara’ demiş oldu.
3.02.2016
Cengiz Çandar
PYD’yi ‘terörist’ görmek bir yana... ‘müttefik’ görüyor olsa da, PYD,
öncelikle IŞİD’e karşı savaşan bir güç. Ama, Cenevre’de başlatılmak istenenin,
rejim ile onunla savaşan muhalifleri arasındaki müzakereler olması, PYD’nin
Ankara’ya ‘feda edilmesi’nin bir izahı sayılabilir. Her ne olursa olsun,
Batı’da PYD’yi ve PYD üzerinden Kürtleri Rusya’ya kaptırma kaygısı önümüzdeki
dönemde öne çıkacağa benziyor…
ABD’nin bu kez Kürtler'in çıkarlarını gözetmek ve durumu dengelemek
için, bir şeyler yapmaya çalışması gerekebilir.”
Bu tespitin doğrulanması için çok beklemeye gerek kalmadı. Hafta sonu,
ABD Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi Brett McGurk, yanına İngiliz ve Fransız
temsilcilerini alarak, adeta bir gösteri halinde, Kobani’yi ziyaret etti.
Bir ABD yetkilisinin –üstelik Suriye Özel Temsilcisi- bırakın Kobani’yi
yani Rojava’yı, Suriye topraklarında 2012’de Büyükelçi Robert Ford’un ülkeyi
terketmesinden sonraki ilk ziyareti bu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu her gün
basbas, “PYD de teröristtir” diye bağırıyor, PYD’yi “halkına katliam yapan
rejimin işbirlikçisi” olarak aklı başında hiç kimseyi inandıramayacağı ipe sapa
gelmez iddialarla etiketliyor ve tam bunların yapıldığı bir sırada, ABD’nin
Suriye’ye en yüksek yetkilisi, kalkıyor Kobani’ye gidiyor; PYD, YPG ve özerk
yönetimi oluşturan Tev-Dem yetkilileriyle iki gün geçiriyor.
Yani, Türkiye’nin müttefiki olan ABD, konu PYD olunca, Türkiye’nin ne
dediğini pek umursamıyor.
Kobani, Suruç’un 10 kilometre ötesindeki Mürşitpınar’dan yürüyerek bir
dakikada girilen bir nokta. Brett McGurk ve yanındakiler, NATO müttefiki
Türkiye toprakları üzerinden değil, Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye’den
havalanıp, PYD-YPG’nin elindeki Rojava bölgesindeki Rumeilan’a iniyorlar.
Oradan YPG mevzilerinin güvencesi altında ilerleyerek, kilometrelerce yol yapıp
Kobani’ye geliyorlar.
Bunun bir “sembolizmi” olduğu ve “mesaj” içerdiği, herhalde, apaçık
ortada.
Dahası, Brett McGurk, Rojava’da iken, ABD Dışişleri’nin iki numarası
Tony Blinken, Cenevre’de PYD Eşbaşkanı Salih Müslim ile bir görüşme
gerçekleştiriyor. Blinken’ın Amerikan sistemi içindeki işlevinin,
“Dışişleri’nin iki numarası” olmanın çok daha yükseğinde olduğunu bilen bilir.
Bütün bunlar, bir yandan, Suriye Kürtlerine, bir yandan da Ankara’ya
mesajlar.
Zaten, geçen hafta, Washington’un PYD’nin “Cenevre masası”nda
olmasından yana olduğunu yazdığımızda, bu “bilgi”yi kaynağımıza ileten iki
yetkiliden biri Tony Blinken, diğeri ise Cenevre’de bulunan ABD’nin “Suriye
muhalefeti ile ilişkilerden sorumlu” yetkilisi Michael Ratney idi.
Suriye Kürtlerinin PYD üzerinden Cenevre-III’te temsili veya bir başka
deyimle “Suriye’nin geleceğinde rol sahibi” olmaları, bir süre sonra
gerçekleşeceğe benziyor. Nitekim, Salih Müslim, haftasonu ANF’ye Türkçe yaptığı
açıklamalarda “ABD ve Rusya heyeti ile yapılan bir dizi görüşme”ye ilişkin
şunları söyledi:
“Bütün detaylarını size söyleyemem. Ama genel anlamda yapılan
görüşmelerde iki taraf da bize şunları dile getirdi: ‘Biraz sabredin,
kesinlikle bu süreç Kürtler olmadan gitmez. Muhakkak siz de olacaksınız. Ama
zamanlama önemlidir.”
Salih Müslim, ‘Bu görüşmelerde doğrudan sizin Cenevre-III’e dahil
edileceğiniz dile getirildi mi?’ sorusuna ise şu karşılığı verdi:
“Evet söylediler. Ama bunun içinde yine aynı şekilde zamanlamanın
önemli olduğunu ifade ettiler…”
Son gelişme şu: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Gennady Gatilov, Salih
Müslim ile Cenevre’de bir kez daha görüştü. Salih Müslim, Rus yetkiliyle
görüşme sonrası şöyle dedi:
“Rus heyeti bu görüşmemizde bizlerin yani PYD’nin bir süre sonra
Cenevre-III görüşmelerine dahil edileceğini ama biraz sabretmemiz gerektiğini
söyledi.”
Müslim, Rus heyetinin kendilerine “Kürtlerin Cenevre-III’e katılması
gerektiğini, Cenevre-III’te alınan ilk kararların değerlendirilmesi için 20’ye
yakın devletin içerisinde bulunduğu Uluslararası Suriye Destek Grubu tarafından
11 Şubat’ta Münih’te gerçekleştirilecek toplantıda bir kez daha dile
getireceğiz ve bunda ısrarlı olacağız” dediklerini de bildirdi.
Türk diplomasisi, PYD ve Kürt meselesi üzerinden uluslararası alanda
yine bir “muharebe alanı”nda boy gösterecek demektir. Eğer, Münih Toplantısı,
“perde arkası”nda sağlanacak bir “ABD-Rusya uzlaşması”nı yansıtırsa, Türk
diplomasisinin bu “ikili”ye karşı fazla geniş bir manevra alanı olamaz.
Türkiye’nin ABD-Rusya ikilisine karşı geniş bir diplomatik manevra
alanı yok ama Suriye Kürtlerine karşı savaşı “cephe gerisi”nde yürütmek ve bunu
istediği sonucu ulaştırmak için “Cizre-Sur hattı”nda çok güçlü bir iradesi var.
Ankara, kendi Kürt yerleşimlerine yönelik “savaş hukuku” kurallarını
bile işlemez hale getirecek şekilde “askeri operasyonları”na ve “psikolojik
savaş”a tam istim devam ederken, Rusya da, sınırın öte yanında “Türkiye ile
ilişkili Suriyeli oyuncular”a yönelik amansız bir bombardıman kampanyasına
girişmiş bulunuyor.
Öyle ki, İngiltere Dışişleri Bakanı Philip Hammond, Ürdün’de Rusya’dan
şikayet ederken, “Yaptığımız herşeyin Rusya’nın yaptıklarının altında kalması
benim için sürekli bir üzüntü kaynağı. Ruslar, konuşalım diyorlar ve ardından
konuşuyorlar, konuşuyorlar, konuşuyorlar da konuşuyorlar. Ruslarla sorun, bir
yandan konuşuyor, bir yandan da bombalıyor ve Esad’ı destekliyor olmaları” diye
hem bir “gerçek fotoğraf” yansıttı, hem de “acz” ifade etti.
Bu arada, Rusya Savunma Bakanlığı, sadece son bir hafta içinde 468 hava
bombardımanı gerçekleştirdiğini ve 1300 “terörist hedefin vurulduğunu”
açıkladı. (Herkesin “teröristi” farklı…)
Rusya’nın yoğun bombardımanları, Bayırbucak bölgesinde Türkmen
bırakmazken, Suriye ordusu da Rus desteği sayesinde Halep’in kuzeyinde,
Türkiye’nin muhaliflere ikmal hattını kesmeyi hedef alan operasyonlar başlatmış
durumda.
Suriye’deki gelişmeleri dikkatle izlemeden Türkiye’deki akıl
tutulmasına akıl erdiremezsiniz.
Türkiye’ye hükmeden irade, bu kafayla, aslında sadece “kan, ölüm ve
gözyaşı” vaadediyor.
0 yorum:
Yorum Gönder