27 Ocak 2016 Çarşamba

Demokrasiye Uzanan Tarihsel Süreç

Milattan önce on ikinci yüzyılda, Dor saldırıları sonucunda Miken Uygarlığı çökmüş; güvenliği tehlikeye giren insanlar kentlerden kırlara ve dağlara çekilmişti. Dorlar, demir silahların ilkel topluluğun eşitlikçi yapısını pekiştirici etkilerinden dolayı, Yunanistan’ a eşitlikçi bir kabile düzenine sahip olarak gelmişlerdi. İçlerinde uygarlığın lüks mallarına düşkünlük gösterecek ve lüks tüketimlerini sürdürmek için zanaatları ve zanaatçıları koruyup kollayacak bir aristokrat kesim yoktu. Akınların amacı, topluluğun tüm üyelerinin eşit ölçüde beslenmesiydi. Bunun için, yağmalarken ilerisini düşünmediler; kurutasıya yağmaladılar. Uygarlaşmada iş bölümünün önemini kavrayamadılar. Zanaatları, okuryazarlığı, bunlarla birlikte uygar toplumsal örgütlenişi yok ettiler. Böylece Yunanistan yeniden kendine gelene dek üç dört yüzyıl süren bir “Karanlık çağ” içine girdi. Karanlık çağ olarak adlandırılan bu dönemde parçalanan Yunan Toplumu birkaç yüzyıl toparlanamadı. Karanlık çağ milattan önce dokuzuncu ve sekizinci yüzyıllarda ilk Yunan şehir devletlerinin görüldüğü döneme kadar devam etti. 
Karanlık çağı, “Kahramanlık çağı” da denen yeniden toparlanmanın ve kentsel yaşamda canlanmanın görüldüğü dönem takip etti. Bu dönemde klan ve kabileler bir araya gelmeye başlamış, zeytin ve üzüm başta olmak üzere tarımsal üretim gelişmiş, ticaret canlanmıştı. Üretim ve ticaretin gelişmesiyle insanlar arasındaki farklılıklar artmış ve ekonomik çatışmalar ortaya çıkmıştır. Ekonomik farklılaşma ve bütünleşme kent sınırlarını aşınca kent devletleri yerini, bölgesel devletlere, imparatorluklara bıraktı ve krallık döneminde toprakların giderek az sayıda kimsenin elinde toplanmasıyla, toplum feodal bir yapıya büründü. Toplumda bir aristokratlar katmanı oluştu. Aristokratik dönem diye de adlandırılabilen bu dönemde borçlarını ödeyemeyen kişiler köle durumuna düşmüştür.[2] Borç köleliği Atina’da o kadar yaygınlaştı ki, toplumsal çatışma ve huzursuzluğun neden olduğu köle ayaklanmaları ortaya çıktı. İnsanların mülkiyetini kaybetme endişeleri güvensizliği artırıp, orta sınıfın hızla erimesine yol açtı. Aristokratların karşısında kalabalık bir mülksüzler katmanı belirince toplumda sınıf çatışmaları kaçınılmaz oldu. Şiddetlenen bu çatışmalar, çözüm yolları aranmasını da beraberinde getirdi. Atina’daki altı yargıçtan biri olan Drakon, aristokratlar tarafından, düzeni tekrar sağlayacak yasalar yapmakla görevlendirildi. Milattan önce 624 yılında uygulamaya konulan Drakon yasaları, aristokratların çıkarlarını koruyup, fakirler ve köleler için ağır cezalar öngörüyordu.
                 Atina aristokratları, çok geçmeden, “Drakon yasaları” yolunun, ceza, baskı ve şiddetin bir çıkmaz sokak olduğunu anladılar. Çünkü şarap ve zeytinyağı üretimi ve alışverişi, ticaretle uğraşan ve gittikçe kalabalıklaşıp varsıllaşan bir kentli orta sınıf yaratmıştı. Bu sınıf, aristokratlara karşı siyasal haklar kavgasında, yoksul köylülerle ve daha çok da kente göçmüş köylülerin oluşturduğu yoksul işçilerle ve işsizlerle birleşme eğilimi gösterdi. Bunun üzerine aristokratlar, bazı reformlarla sınıf çatışmalarını yumuşatma yoluna gittiler. Kentli orta sınıfın üst kesimleriyle işbirliğine yönelerek, orta sınıfın aşağı sınıflarla işbirliği yapmasını önlemiş oldular.Drakon yasalarından yaklaşık otuz yıl sonra, milattan önce 594 yılında, Solon reformları uygulamaya kondu. Solon ilk iş olarak borçlarından dolayı özgürlüğünü kaybeden vatandaşların borçlarını sildi ve borç köleliğini yasakladı. Vatandaşların borç karşılığı olarak kendilerini, eş ve çocuklarını göstermelerini yasaklayıp, topraklarından ipoteği kaldırdı. Ticaret ve zanaatın gelişmesini destekleyip; ölçü ve tartıda standart sağladı. Solonun amacı toplumsal tabakalar arasında adaleti sağlamak ve özellikle alt ve üst tabaka arasındaki kutuplaşma ve çatışmaları önlemekti. Bu nedenle toplumsal ve ekonomik tabakaları gelirlerini temel alarak dört gruba ayırdı. En üst tabakada yıllık geliri 500 kile olanlar, onun altında yıllık geliri 300 kile olanlar, üçüncü tabakada 200 kilelikler ve son olarak en alt tabakada yıllık geliri 200 kileden daha az olanlar yer alıyordu. Bu ayrım soyluluğa göre değil yurttaşların servetlerin göre yapıldı. Yurttaşlar arasında tam bir eşitlik getirmese de, Solon yasalarının, zengin fakir arasındaki uçurumu ortadan kaldırmayı ve orta sınıfı güçlendirmeyi amaçladığı su götürmez bir gerçektir. En yoksul sınıf, bir çeşit ayrıcalık sayılan askerlik hakkından yoksun kalıyor, kamu görevlisi ve yönetici seçilemiyor ama vergi de vermiyordu. Bu sınıftan olanlara tanınan tek siyasal hak seçme hakkıydı.
            
                 Borç köleliğini kaldıran ve Atina sınıfsal yapısını değiştiren Solon yasaları ve oluşturduğu sınıflandırma şeması kendinden sonra demokratik adımlar atılmasına büyük katkılar sağlamıştır. Çünkü onun reformları yukarıya doğru toplumsal hareketliliğe izin verdi ve doğrudan gelir vergisinin kaldırılmasıyla girişimci yurttaşların zenginleşmesini kolaylaştırdı. Ayrıca bu Solon reformları ileriki yıllarda Romalıların kullandığı 12 Levha Kanunları'nın oluşmasında büyük bir rol oynayacaktı.
          Tüm bunların ardından, Atina Demokrasisinin kurucusu olarak da bilinen Kleisthenes, milattan önce 507 yılında, sistemi daha demokratik bir düzene oturttu. Kleisthenes, Solon reformlarına karşın, Atina siyasal yaşamında aristokratların ağırlaşmasının nedenini aristokratik kabile örgütlerinin varlığını sürdürmesine bağladı ve kan bağına dayalı kabile örgütlenmesini bütünüyle ortadan kaldırdı

0 yorum:

Yorum Gönder

 
© 2013 Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler | Designed by Making Different | Provided by All Tech Buzz | Powered by Blogger